Stefan Zweig 'Dünün Dünyası*' isimli unutulmaz eserinde savaşın her zaman bir hapishane olduğu cümlesini kurar ve savaşın insan ruhunda yarattığı etkiyi ve bu etkinin yaratılmasının arka planındaki iktidar olgusunun önemini şu cümlelerle net bir biçimde gözler önüne serer:
"Savaş akıl ve adil bir hissiyatla yönlendirilemez. Savaşın aşırı bir duygu seline ihtiyacı vardır. Savaşanlar, kendileri için heyecan, düşmana karşı da nefret yaratmak zorundadırlar. İster tek bir bireyde olsun, isterse halkta olsun; insanın doğası gereği, güçlü duygular sonsuza kadar sürmez ve askeri organizasyonlar bunu bilir, bunun için de yapay bir kışkırtma, duygulara sürekli 'doping' yapılması gerekir ve bu sürekli kışkırtma görevini-isteyerek ya da istemeyerek, dürüstçe ya da meslekleri gereği-şairler, yazarlar ve gazeteciler gibi aydınlara yaptırırlar. Nefret davulunu onlar çalıyordu ve bunu öyle kuvvetli çalıyorlardı ki, kendi halinde olan bir insanın bile kulakları çınlıyor ve kalbinde ürpertisini hissediyordu" (s.277).
Zweig, Birinci Dünya Savaşı yıllarında sözün güçlü olduğu kadar gücünü hissettirecek bir ağırlığı olduğunu dile getirir. İkinci Dünya Savaşı'nda ise artık sözün gücünün yerinde propaganda yer almaktadır ve şairlerin, edebiyatçıların, sanatçıların toplumun ve devletler nezdindeki ağırlıkları eskisi gibi hissedilemeyecek düzeylere inmiştir.
Post-truth dönemi olarak nitelendirilen hakikat sonrasına karşılık gelen nitelemelerin yapıldığı günümüzde ise söz konusu durum bir taraftan çok daha basit bir pozisyona indirgenmiştir fakat diğer taraftan ise bu basitliğin karşı kutbunda son derece karmaşık bir yapılanma da yer almaktadır. Yeni medya olanakları ile hem savaşın kendisi hem de savaşın kitlelerin zihinlerindeki tahayyül biçimleri şekil değiştirmiştir. Birinci Körfez Savaşı ile başlayan görüntünün gücü varlığını devam ettirmekle birlikte yanına öteki ile kurulan temasın başka düzeylere indirgenmek suretiyle oluşturulan algının gücünü de katmıştır. Artık bir zamanlar hepimizi bir arada tutan değerlerde de ayrışıyoruz ve bu durum çoğaldıkça birbirimize dönük nefretimiz de gittikçe fazlalaşıyor. Ortak paydada bizleri bir araya getiren duygu durumları yok edilirken insanlığımızı da kaybediyoruz.
Tarihin yarattığı etkiler bakımından en büyük iki paylaşım savaşını gören Zweig'ın hem kendi kişisel tarihi açısından hem de içinde yaşadığı dünya açısından yazdıkları son derece manidar:
"Ama bizim kuşak için hiçbir şeyin geri dönüşü olmadı, geçmişten bize hiçbir şey kalmamıştı, hiçbir şey geri gelmiyordu, eskiden her ülkeye, her yüzyıla çok tutumlu davranan tarih, bizleri bütünüyle olayların içine sürüklüyordu" (s.15).
İki büyük dünya savaşını yaşayan bir söz ustasının satırları, günümüzde yaşadıklarımızı anlamlandırmada yol gösterici bir nitelik arz etmekte. Sadece son birkaç yılda gerek dünyada gerekse de kendi ülkemizde olup bitenleri düşündüğümüzde, durumun ne kadar vahim boyutlarda olabileceğini biraz daha iyi kavramaya başlıyoruz. Başka yer ve başka zamanda durum bambaşka bir halde tecelli edebilirdi. Buna karşın dün gece giderek daha vahşi bir görünüm alan İsrail saldırıları ile bir hastanenin bombalandığının gösterilmesi görüntülerini gördükten sonra işler iyice zıvanadan çıkmış oldu. Canlarını korumak için hastaneden bulunan sivillerin kasten öldürülmesinin karşılığı dünyanın bütün kanunlarında savaş suçudur. Bu durum şifa bulunan mekânın bir ölüm mekânı haline dönüştürülmesi halidir ve bunun da bilerek, isteyerek gerçekleştirilmiş olması durumu asıl üzerinde durmamız gereken korkunçluğu ortaya çıkartmaktadır.
Dünya tarihi içindeki büyük kırılma anları ile uzun tarihsel döneme damgasını vuracak olan hem yönetsel sistemler hem de bu dönemlere ilişkin yol gösterici olan kavram setleri ortaya çıkmıştır. Batı dünyasının başta demokrasi olmak üzere, insan hakları, öteki ile kurduğu ilişki temelinde yeniden şekillendirilen dünyanın ve bu yapıya eşlik eden kapitalist üretim biçiminin yirminci yüzyıldaki büyük krizleri beraberinde nur topu gibi sorunları ortaya çıkarmıştır. Derin eşitsizliklerle dolu bir dünya ve bu dünyaya eşlik eden yeni kriz halleri. Bu noktada teknoloji alanında yaşanan büyük dönüşümlerle birlikte Mc Luhan'ın 'Küresel Köy' dediği dünyada 'batılı' değer ve kavramların gündelik hayat içerisindeki karşılıkları da giderek şekil değiştirmeye başlamıştır. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Avrupa'nın göbeğinde yaşanan soykırımın izleri hâlâ derin bir biçimde hissedilmekteyken hiç beklenilmeyen bir biçimde binlerce kişinin Avrupa'nın orta yerinde Auschwitz sonrasında sistematik bir biçimde yok edilmeleri ile yeni bir döneme giriş yapıldı. Küresel köyün içerisinde eskiden olmadığı kadar çok seyahat yapmak söz konusuydu buna karşın toplumsal hayatın içerisinde ortadan kalktığı düşünülen ırkçılık hayaleti yeniden hortlayıverecekti. Başta savaşlar ve ekonomik koşullar nedeniyle bir yerden bir yere nüfus göçleri ile başlayan dalga sonrasında batılı ülkelerin neredeyse tamamında 'aşırı sağ' olarak nitelendirilen oluşumlar giderek güçlenmeye başladılar.
Kavramlar değerini yitirirken insanlık daha fazla etnik, dinsel, dilsel vb. şekillerde ayrımlarla sarsılmaya başladı. Yeniden bir kırılma noktasındayız ve burada artık batının ortaya koyduğu değer yargıları ve kavramlar da inandırıcılığını yitirmeye başladı ve belirsizlik giderek daha hızla tüm dünyayı etkisi altına almakta. Geçmişte yüzyıllar içerisinde onlarca düşünürün üzerine kafa yorduğu, kavramlar ürettiği düşünceler birer birer insanlık ile vedalaşmaya başladılar. Post-truth denilen dönem ile haberlerin kendisi kadar yaşantılarımız da sahiciliğini yitirdi. Bu yeni dünyada uzun bir geçmişi olan ve herkesin kabullendiği örneğin hastanelerin, okulların bombalanmaması gibi uygulamalar bile artık karşılık bulmuyor! Savaşın içindeki etik ilkeleri dahi yerle bir edecek kadar gözü dönmüş insan topluluklarının olduğu bir zaman dilimindeyiz artık. Burada vahşet yüzyıllar sonra yeniden hepimizi esir almış durumda. 'İlkel' insanlık halinin bile gerisine düşen bir pozisyona indirgenmek ve geleceğimiz olan yavruların katledilişini seyretmek, içinde hâlâ insani kırıntılar olanların canını yakmayı sürdürüyor. Korunaklı dünyaların, son model teknolojik aygıtların, makinelerin kullanıldığı bir dünyada, 'güven' içerisinde olma hâli artık mümkün değildir. Önümüzdeki süreçte dünyanın bütün ezilen coğrafyalarında yaşanan veyahut yaşanacak olan gelişmeler artık eskisinden çok daha fazla 'güvenlik takıntılı' coğrafyalarda da derin izler bırakacaktır.
Gazze (Fotoğraf: AA)
Batı'nın son yüzyıl içerisinde ekonomik, siyasal ve kültürel açılardan geçirmiş olduğu aşamalar sonrasında dünyanın dengesi ve geleceği de artık çok daha belirsiz bir pozisyona indirgenmiştir. Uzun bir zaman sonra artık Batı'nın dünyanın kaderini elinde bulundurma tekeli sorgulanmaya başlanmıştır. Modernleşme teorileri ile uyutulan milyonlar hatta milyarlar açısından durum artık çok daha net bir hâl almaya başlamıştır. Fakat bu noktada asıl sıkıntı söz konusu yıkılan değerlerin ve içi boşaltılan kavramların yerine nelerin konulacağı ve bunun nasıl gerçekleştirilebileceği meselesidir. Çünkü yüzyıllar içerisinde ne yazık ki sadece değerler ve kavram setleri değil zihniyet kalıpları da adım adım şekillenmişti. Yaşadıklarımız henüz yaşayacaklarımızın yanında çok daha başlangıç konumunu ortaya koymaktadır. Buradan çıkış için dünyanın ezilen bütün halklarının gerçek anlamda örgütlü ve yeni bir dünya idealini ortaya koyabilecek isimlere ihtiyacı bulunmaktadır. Unutmayalım ki bugün suskun kaldığını iddia ettiğimiz Batı dünyası içinde yaşayan bütün yurttaşlar, yapılan insanlık dışı uygulamayı destekleyen bir anlayış içerisinde değildirler. Tarihsel geçmişin izleri ile farklı pozisyon alışların ve farklı kompozisyonların içinden geçmekte olduğumuz zaman diliminin yanı sıra çıkarlara göre de yeniden biçimlenmekte olduğunu da hatırlamak durumundayız. Burada terörün ister örgütlü yapılardan teşekkül etmiş hâli olsun isterse devlet organizasyonu ile meydana gelsin fark etmeyecek bir şekilde reddedilmesi ve insani değer yargılarının üzerinde birleşmenin sağlanması üzerinde hassasiyet gösterilmelidir. Her türlü şiddetin karşıtını beslediği ve nefretin daha da büyümesine yol açtığı günlerden geçiyoruz. Masumiyetin yok edildiği bir dönemde yaşamaya mahkûm olmak gerçekten son derece ağır bir yük, hiç değilse bu yükü mazlum olan ve eziyet gören bütün insanlardan yana kullanmayı başarabilelim.
* Dünün Dünyası, Stefan Zweig, Çev. Kasım ve Yadigar Eğit, Can Yayınları, 7. Baskı 2017
Ahmet Talimciler kimdir?
Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı.
1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı.
2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı.
1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.
Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.
Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır.
Kitapları
-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)
-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)
-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)
-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)
-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)
-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)
-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)
-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor)
-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)
-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)
Author: Steven Townsend
Last Updated: 1697854803
Views: 1428
Rating: 4.3 / 5 (109 voted)
Reviews: 89% of readers found this page helpful
Name: Steven Townsend
Birthday: 2004-04-15
Address: 099 Kirby Union Apt. 682, West Dennismouth, NH 80410
Phone: +3953434826760647
Job: Article Writer
Hobby: Surfing, Robotics, Cooking, Card Collecting, Amateur Radio, Swimming, Sewing
Introduction: My name is Steven Townsend, I am a irreplaceable, bold, fearless, unreserved, striking, lively, venturesome person who loves writing and wants to share my knowledge and understanding with you.